Mutlu bir insan gördüğünde gizliden üzülen insanlarız lan biz. O mutlu olan, gözleri gülen en sevdiklerimizden biri olsa bile. Biz buyuz aq.
Planlarımız var bizim. Hiç kimsenin bilmediği ve bizim de öğrenmelerini hiç istemeyeceğimiz. Görünürken en sevilesi yanımızı ortada bırakıyoruz, bakmıyorlarken en sinsi yanımız sivriliyor harbiden.
İnsanoğlu denilen şey bu en temelde. Hayatımız boyunca da bunu inkar etmek ve kabullenilmek için uğraşıp duruyoruz. Buyuz işte .
Bu yazımda son dönem insanının, ekranların kölesi ve sadece kendine aşık bir canlı olup çıktığına değinmeye çalışıcam.
“Ben”den bağımsız hiç ama hiçbir şey yapmıyoruz aslında. Sevmek, yardım etmek ve o bütün “iyilik” kelimesi içine sığdırdıklarımız bile buna dahil.
Süt beyaz değiliz hiçbirimiz yani . Olamayız da. Siyah da değiliz tabi de, evet. Hepimiz bir renk olarak gözüküyoruz. Ama küçücük başka renkli benekler var içimizde :)
En saflarımız bile böyle. Ancak aklı yerinde değilse, yanlışlıkla iyi olur, yanlışlıkla kötü olur. Aklının bozulma meğili ne tarafa ağır basmışsa artık. Bunun dışındaki herkes için konuşuyorum hacılar. Ben, sen, o. Tüm tanıdıkların, tanımadıkların. Hepimiz her şeyi kendimiz için yapıyoruz biliyonuz sizde.
Bu söylediklerim yeni bir şey mi? Sanmıyorum. Ama çoğumuzun dile getirmek istemediği, bırakın dile getirmeyi, üzerine düşünmeyi bile ürkek ve bazen hırçın bakışlarla savuşturduğu şeyler. Kendimize bakmak istemediğimiz, derin, karanlık, kasvetli noktalar buralar.
Biliyorum, şu an okuduklarınız ve aşağıda okuyacaklarınız size “hastalıklı” gelecek. Rahatsız ve bozuk bir ruhun sayıklamalarını duyar gibi olacaksınız.
Hissettikleriniz normal. Modern insanın fizyolojisi buna çok yatkın.Savunma mekanizması siz hiç farketmeden devrede zaten.
Nietzsche “Tanrı öldü” dediğinde, az çok söylediği de bunlara benzer bişeydi yani Tanrı’nın denklemin dışında kalması, kendimizi daha önemli, daha büyük ve daha güçlü hissettiğimiz o zamanlara denk gelir işte .
Tanrı’yı biz öldürdük. “Ben”liğimizle. Yine bir benlik ihtiyacımızla doğurmuştuk zaten onu.
Güçlendikçe, Tanrı’nın yerine kendimizi, egomuzu koyduk. Doğaya hakim olan sadece Tanrı değildi çünkü artık okadar götümüz kalktı ki...
Hakim olamadığımız, engelleyemediğimiz ya da engelleyemeceğimizi düşündüğümüz şeyler başımıza geldiğinde yine yeniden Tanrı’yı doğuruyoruz. Sorun değil.
Bu öldürme ve doğurma döngüsü, sadece dinler için değil, tüm inançlar için de geçerli.
Şimdi, gün boyunca yaptıklarınızı düşünmenizi istiyorum. Evet, tüm yaptıklarınız, istisnasız. Aksiyona dökmedikleriniz, sadece beyninizde dolaşanlar bile buna dahil. Bir tane şey düşünebiliyor musunuz kendinizden bağımsız olan?
Öyle bir şey yapın ki, sizinle uzaktan yakından hiçbir alakası olmasın. Mümkün mü bu?
Bana sorarsanız, mümkün değil. Bence bir tane bile yok. Attığım adımdan tutun, attığım bakışa kadar. Hemen aklınıza gelenlerden birkaç örnek vermeye çalışayım;
- Hiç tanımadığınız birine yardım etmek: Bu yardımı başkalarına (dolaylı yollardan da olsa) anlatmaya çalışıyor musunuz? Ya da hiç bahsetmemiş bile olsanız, bunu birilerinin öğrenmesini, takdir etmesini bekliyor musunuz? “Biri” bir tanrı da olabilir bu arada.
- Sevdikleriniz için ölmeye hazır hissetmek: Sevilmeye duyduğunuz ihtiyaç var mı sizce bu fadekarlığınızın içinde? Sevdikleriniz sizi hiç sevmiyor olsa da bu düşündüklerinizi yine de yapar mıydınız? Cidden?
devamı için= http://gorkemdmr.blogspot.com.tr/2014/09/egomuzdan-bagmsz-hicbirsey-yapamyoruz2.html
devamı için= http://gorkemdmr.blogspot.com.tr/2014/09/egomuzdan-bagmsz-hicbirsey-yapamyoruz2.html
Yorum Gönder
Görüşlerinizi belirtin :