26 Eylül 2014 Cuma

Yağmurda ağlayan kadın(6)

   nalan herkesin aslında hayatında olması gereken bir kızdı. her sabah o neşeli gülümsemesiyle günaydın demesi bile günü aydınlatmaya, afyonunuz henüz patlamadıysa bile ayılmanıza sebep olabilirdi.
gülümseyerek yaklaşıyordu giydiği topuklu ayakkabılarından hiç rahatsızlık duymadığını belli edercesine.
o gün üzerinde kırmızı bi elbise vardı hafiften dizinin üstüne gelen, bu kırmızı elbisesinin altında siyah rugan bi topuklu ayakkabı ve siyah çantasıyla o güzel düz saçlarını istemsizce savurarak yürüyordu. yüzünde mavi gözlerinin yansıması adeta, ankaraya hergün yağmur yağsa şehir bu kadar berrak bir maviliğin altında kalsa dedirtecek kadar güzel gözlerinin yansıması... yine herzamanki gibi günaydınıyla ertan yavşağının bütün olumsuzluklarını almıştı üzerimde. asansörde çıkarken ufak tefek hoşbeşten sonra ertanın ineceği kata gelmiştik. ertan inerken görüşürüz diyerek kzıın gözlerine bakmaya çalışıyordu. arkasını döndüğünde o güzel kızın suratındaki iğrenme belirtisi sartre nın bulantısından bile bunaltıcıydı. nihayet kapı kapanıp bana doğru baktığında yine o güzelden de güzel gülümsemesi yüzündeki yerini çoktan almıştı bile

     nalan la aynı katta çalışıyorduk bazen öğle yemeklerini birlikte yiyor, gün içinde sık sık görüyorduk. nalan la asansörden inerken "öğlen birlikte dışarda yiyelim mi sizinle konuşmak istediğim şeyler var" dedi. yüzümde bir şaşkınlık ve soru ifadesiyle başımla onaylayarak kolay gelsin dedim ve odama yöneldim. çaycıyı arıyordu gözlerim çay içmem lazımdı. nihayet bulmuştum. bu adam çaycı remzi, her masanın huursu gibi herifti. gittiği yerden bi dedikodu toplamadan ayrılmazdı puşt. ama işime de yarıyordu. birlikte nalana beslenen aşk ve reddediliş hikayeleriyle kahkaha atmışlığımız çoktur. neyse elimle işaret ettim o anladı zaten bana her sabah olduğu gibi kahvaltılık ve duble çay hazırlaması gerektiğini. 
çok geçmemişti ki tost ve fincanda çayla geri dönmüştü. 

- lan olm şunu su bardağında getir amk. 
+abi yıkaması zor oluyo
-lan s.ktirtme yıkamasını su bardağıyla içilir çay bu ne ingiliz kraliyet ofisi mi kodumun yeri
yüzümdeki ekşimenin gitttikçe arttığını farkeden remzi abi sen içedur hemen getiririm onu dedi koşarak ayrıldı.


      kahvaltı iş vs derken öğlen olmuştu. ceketimi alıp yürürken hem giyinmeye çalışıyor hemde ofisten kaçmak istiyordum sanki. tam asansöre yönelmiştim ki nalan seslendi arkamdan duraksadım. sahi bu kız konuşalım demişti öğlen. ne konuşacaktı. yine kendisini çok bunalttıklarından müdürü ebru'nun kaprislerini mi şikayet edecekti. bunları düşünürken nalan yetişmişti bile topuklu ayakkabılarının yankısından önce.
birlikte indik. benim arabamla gitme teklifimi reddetmedi. keşke reddetseydi kızı kendimden iğrendirecektim arabamın pisliğiyle. arabaya doğru yürürken "koluna girebilirmiyim ayakkabı zorluyor da biraz" dedi ve daha cevap vermeden koluma girdi bile. ulan bu kız napıyor böyle... 
arabanın kapısını açtım tam binecekti ki manita koltuğunda oluşmuş pet şişe öbeğinden rahatsız oldu ve bi saniye diyerek narin koltuğun etrafına saçılmış pet şişeleri topladı ve çöpe attı. bunları yaparken biraz hayret biraz da mutlulukla onu izliyordum. arabaya bindi kapıyı kapattı. o esnada yine aynı radyo dan türkü sesleri gelmeye başlamıştı bile.

Yorum Gönder

Görüşlerinizi belirtin :

Start typing and press Enter to search